Oktay Kaynarca, Mehmet Akif Alakurt ve Selin Demiratar’ın rol aldığı Adanalı’nın 17.bölümü bu akşam ekranda. Dizide, Adanalı, Zeus’a adım adım yaklaşırken Maraz Ali’nin namlusu İdil’i işaret etmektedir. Zeus’un eve yerleştirdiği patlayıcılar kendi nabzına bağlıdır. Maraz Ali, Zeus’u yaşatmaya çalışırken Adanalı, Sofia’yı kurtarmak için harekete geçer. Sofia’nın kurtulması için Zeus yaşamalıdır.
Adanalı dizisi bugün saat 20:00′da atv ekranlarında… Sakın kaçırmayın !
Adanalı dizisi 17. bölüm geçtiğimiz günlerde ekranlara geldi ve çok güzel sahneler yaşandı.Bizde bu sahneleri unutmamak için resimlerini çektik ve süper netlikte resimleri sitemizin forum bölümüne ekledik…
Adanalı”da başkomiser karakteriyle adından söz ettiren Oktay Kaynarca “Halkı dinlemek zorundasınız, onların dilini kullanmak zorundasınız. İnsanlarla aynı nefesi solumak önemlidir çünkü başarı oradan gelir” diyor.
“Kurtlar Vadisi”ndeki “Çakır” karakteriyle popülaritesini doruğa çıkaran Oktay Kaynarca bugünlerde kamera karşısına geçtiği Adanalı’da başkomiser Yavuz karakteriyle adından söz ettiriyor. Üzerine yapışan “Çakır” karakterinden sıyrılan ve “Adanalı” olarak anılmaya başlayan Oktay Kaynarca, “Karakterin bu kadar büyük ölçüde beğenileceğini tahmin etmemiştim” diyor.
Çakır’dan sonra “Adanalı” fanatikleri oluştu. İlk bölümden bunu başarmanın sırrı nedir?
Evet gerçekten öyle oldu. Ben iyi bir iş olacağını, kitlelere ulaşacağımızı, ilgiyle seyredileceğimizi tahmin ediyordum ama bu kadar çabuk ve büyük ölçüde olacağını tahmin etmemiştim. Benim tahmininden daha iyisi oldu. Bu işin sırrı yaptığınız işi iyi yapıyor olmaya çalışmak. İşin doğrusu samimiyettir. Ne kadar sahiciyseniz karşı tarafa o kadar geçiyor. Bu sahiciliği çok karıştırmamak lazım.
Adanalı’da onları çeken ne oldu?
Geçen günlerde Güven Hokna ile karşılaştık. Güven Abla “Sana eleştiri yazanlar şimdi nerdeler? Ne olacak bakalım. Komedide çok iyi performans gösteriyorsun” dedi. Buna rağmen yine eleştiriyorlar merak etme dedim. Eleştirmek demek illa insanların açıklarını yakalamak anlamına gelmez. İyi şeyler de söylemek lazım.
Adanalı karakteri Adanalılar tarafından “Biz böyle konuşmuyoruz” diye tepki gördü.
Bunların hepsi detay. Ben özellikle altını çizerek Adanalı konuşmak istemiyorum. Yoksa çok kolay bir Adanalı gibi konuşmak. Oturup çalışırım çok basit. Hatta konuşuyorum Adanalılar gibi. Adanalı lehçesiyle konuşuyor olmak işime gelmiyor. Neden gelmiyor; O yörenin bir takım kelimelerini, vurgularını, mimiklerini, mizansenlerini kullanmak bu işin altından kalkmak demek. Birebir Adanalı çok cazip gelmiyor bana. O bölgenin harmanlanmışını yapmaya çalışıyorum. Bizi sadece Adanalılar seyretmiyor ki. Urfalı, Kahramanmaraşlı, Karadenizli, Egeli seyrediyor. Çok birebir altını çizerek Adanalı gibi konuşmaktan yana değilim. İstersem konuşurum.
Yazın çekmeyi planladıınız film projesinden bahsedebilir misiniz?
Üç proje var onlardan birine karar vermek durumundayız. Birinin senaryosu bana ait. Kentli bir film olacak. Gişesel kaygılar, komik olma kaygıları gibi kavramlardan uzak olacak. İstediğim gibi bir film çekmek istiyorum.
Kötünün iyisine oy vereceğim
İnanılmaz derecede fanatikleriniz var. Bugün siyasete atılsanız oy konusunda sıkıntı çekmezsiniz herhalde…
Şimdilik siyaseti düşünmüyorum, ilerisi içinse bilmiyorum. Geçenlerde seçim meseleleri konuşuluyordu bir takım siyasiler vardı. “Ben biraz iri konuşurum kusura bakmayın, hazır mısınız?” diye sordum. Konuşunca kaldılar. Bu ülkedeki hiçbir siyasi parti beni temsil etmiyor. Oy vermek zorunda olduğum için kötünün iyisine veriyorum. Çok önemli birisinin çıkmasını bekliyor ülke. Oysa kendi içinden birini çıkarmak ülkenin işidir.
Sanatçılara aday olmaları için teklif götürülüyor. Size geldi mi?
Bir dönem bana da geldi. Ben de “Türkiye’nin haritasını önüme koyup, gözümü kapatıp, parmağımı bir yere koyduğumda seçimi kazanamasam bile en güçlü adayı zorlayacağımı biliyorum” diye esprisi yaptım. Bu çok doğru. Benim hayata bakış tarzım, dobralığım ve içimdekini olduğu gibi söylüyor olmam insanların hoşuna gidiyor. Siyaset iki yüzlülük anlamına geliyor bu da benim yapabileceğim bir şey değilmiş gibi geliyor.
Silahı severim ama avcılardan nefret ederim
Çok iyi silah kullanıyorsunuz. Gerçek hayatta silah taşıyor musunuz?
Aksiyon çekiyorsanız işin içinde silah olmak zorunda. Ben mümkün olduğu kadar dizide silah göstermemeye çalışıyorum. Gerçek hayatta silahla aram iyidir ama taşımam. Severim, tanırım silahı. Poligona gitmeyi severim ama avcılardan nefret ederim. Bir canlıya kıymanın bana göre çok psikolojik boyutları olması lazım. Bir hayvanı vurmak bir keyif olamaz. İnsanı bile vurmayı anlayabilirim çünkü bir insanın yaptığı hiçbir şey insana yabancı değildir onun şartlarını bilemeyiz.
Korunmak adına silah taşımayı hiç düşünmediniz mi?
Hiçbir zaman korunmaya ihtiyacım olduğunu düşünmedim. Tam tersi sokaktaki insanın sevgisi bizim için her şeyden önemli. Bugün tek bir kimlik göstermeden, senet ödemeden, çek imzalamadan hayatım boyunca yapabileceğim her şeyi sözümle yapabilirim bu ülkede.
Ulaşılmaz olduğunuzu düşünüp kendinizi fanus içinde tutanlardan değilsiniz o zaman.
Bir fanus içinde yaşamak sizi eksiltir. Halkı dinlemek zorundasınız, onların dilini kullanmak zorundasınız. Geçen yemekte arkamdaki amcanın “Bayat İsmail” dediğini duydum. Bu lakabı bir yerde muhakkak kullanmam lazım. İnsanlarla aynı nefesi solumak önemlidir çünkü başarı oradan gelir. Tabi bazen çok içiçe olmak bunaltabiliyor.
Evlilik gibi bir projem yok
Özgü Namal’la birlikteliğinizi baştan beri saklamadınız. Bu durum sizin için zaman zaman dezavantaj oldu mu?
Bunun hesabını hiç yapmadım. Bunun hesabını yaparsanız yaşayamazsınız. Bir ilişki yaşıyorsanız aslında yıpranmaması için mümkün olduğu kadar az gözükmek zorundasınız. Çünkü bir süre sonra siz onlar için meta haline geliyorsunuz. Abuk subuk şeyler yazılmaya başlıyor. Bir süre sonra Oktay Kaynarca oluyorsunuz sadece. Yaptığınız hiçbir iş inandırıcı gelmiyor. Birçok büyük starımızın başına geldiği gibi. O kadar çok kullanıldılar ki magazinde bu yanlış bir şeydi. Birçoğunun şu anda yaptığı işlerin tutmayışının nedeni budur. İnsanlar onlarla özdeşleştiler ki, onları başka bir şey olarak göremez hale geldiler. Çünkü özel hayatları, gittikleri yerler, arkadaşları, deşifre oldu. Biraz özelimizin, gizemimizin olması zorunluluğu vardır.
Özgü Hanım’la o kadar çok sık ayrılıp barışma durumlarınız oldu ki kafamız karıştı. Ayrıldınız mı? İlişki devam ediyor mu?
Boşverin kafanız karışık kalsın. Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Orası bizimle ilgili bir durum.
Evlilik yok mu ufukta?
Hayır şu anda yok. Şimdilik evlilik gibi bir projem yok. Evlilik dediğiniz şeyi projelendirmek zorundasınız. Elinizde bir projeyle yola çıkmazsanız yarıda kalırsınız. Önemli bir iş çünkü evlilik. Hayatınızı şekillendirmek anlamına geliyor ki, bu da projelendirmekten geçer.
Aşkı nasıl yaşarsınız?
Sıkı yaşarım. Aşkı dolu yaşarım, yaşatırım da.Ekonomik krizden ‘ruhen’ olumsuz etkilendiğini söyleyen Alican Yücesoy: Hayatımız tüketim üzerine kurulu olsa da, parasız kalmak beni hiç korkutmuyor..
Geçtiğimiz yıl ‘Zoraki Koca’ dizisiyle dikkat çeken genç oyuncu Alican Yücesoy, şimdilerde atv’nin izlenme rekorları kıran dizisi ‘Adanalı’ ile hayran kitlesini genişletiyor. Çocukluğundan beri oyuncu olma hayalleri kurduğunu belirterek, “Hiçbir zaman düzenli bir işte çalışmayı düşünmedim” diyen Yücesoy; hakkında merak edilenleri Cosmopolitan dergisinden Özge Zeki’ye anlattı.
‘SEN YAPARSIN’ DEDİ
* Televizyon çalışmaları nasıl başladı, hangi projelerde yer aldınız?
2002 yılında tiyatroda Sinan Albayrak’la tanıştım. O da üç-dört sezon boyunca bizimleydi. ‘Televizyonda iş yapmak ister misin?’ dedi, ben de ‘Bilemiyorum, tiyatro için geldim, daha onu bile çözemedim’ dedim. ‘Sen yaparsın’ dedi ve beni bir kasting şirketine götürdü. Bir yıl sonra ‘Ülker Kremini’ reklamında oynadım. Ardından ‘Pilli Bebek’ adında bir diziye başladım, üç bölüm sürdü. Sonra, ‘Sessiz Gece’ diye bir diziyle devam ettim. Tiyatroyu aksatmayacak işleri seçiyordum tabii. Sonra sinema filmlerinde rol aldım. ‘Son Osmanlı Yandım Ali’, ‘Umut Adası’ ve en son rol aldığım ‘Dinle Neyden’ var. Bir de 2 Eylül adında kısa metrajlı bir filmde oynadım. Geçen yaz ‘Zoraki Koca’ adlı dizide oynadım, 29 bölüm devam etti. Şimdi de ‘Adanalı’da oynuyorum.
KENDİMİ HİÇ İZLEMEM
* ‘Adanalı’ çok izleniyor. Türüne komedi diyebilir miyiz?
Dizinin türüne fantastik, komedi ve aksiyon diyebiliriz. Şiddete dönüşen bir aksiyon yok bizde. Yani silah sahneleri olsa da kimse ölmüyor. Repliklerle kovalamaca sahneleri eğlenceli görünüyor. Tabii çekimler sırasında çok emek veriyoruz ama çok fazla olumlu eleştiri alıyoruz, buna değiyor.
* Televizyonda kendinizi izler misiniz?
Pek izleyemiyorum. Kendime çok takıyorum. Oyunculuk bence zaten keşkelerle dolu. Hiçbir zaman tam anlamıyla memnun olamıyorsun kendinden. Ama ailem beni izleyince mutlu oluyor. Filmlerin galalarını annem ve babamla beraber izliyoruz.
YOLDA LAF ATIYORLAR
* Yakışıklı olmak yapımlarda rol almayı kolaylaştırıyor mu?
Muhakkak kolaylaştırıyordur ama mesela ben izleyici olsam her yapımda kusursuz güzel yüzler görmek istemem. Bir hikayenin izleyiciye, seçilen kişiler bakımından da inandırıcı gelmesi lazım. Ama nihayetinde bu tabii ki bir görsel sanat ve estetik kaygı taşımak zorunda… Dünyada da böyle… Mesela Amerika’da herkes şişman ama filmlerdeki kadınlar çok güzel, erkekler de çok yakışıklı. Herkes gayet formda görünüyor.
* Yolda yürürken diziyle ilgili sizinle konuşmak isteyenler oluyor mu? Size tepkiler nasıl?
Genellikle rolüme dayalı olarak bir şeyler söylüyorlar. Bir de çekimlerden sonra her akşam eve gelip köpeğimi gezdiriyorum. Genelde sokakta bana ve köpeğime çok laf atan olur.
MUTLU OLAMIYORUZ
* Herkesi sarsan ekonomik kriz sizi nasıl etkiliyor?
Ruhen etkiliyor. Etrafımda duyarsız insanlar görmek beni mutsuz ediyor. İnsanları cahilleştirme politikası yürütülüyor sanki. Kimse okumasın, hiçbir şey yapmadan yaşasınlar isteniyor. Çalışsınlar ama hiçbir şeyi bilmesinler. Kimse okumuyor, araştırmıyor. Biz gününü ya televizyon karşısında ya da alışveriş merkezinde geçiren bir kuşağız. Bütün hayatımız tüketim üzerine kurulu. Mutluluğu başka şeylerde arıyoruz, o olmayınca da mutlu olamıyoruz. Parasız kalmak beni hiç korkutmuyor. Ben kendimi bu tip kaygılardan sıyrılmış olarak görmek istiyorum. Yani mutluluğum benim için en önemlisi.
Şımarık kadınlar beni etkileyemez!
* Nasıl bir sevgilisiniz?
İlişkilerin tümü kendine özel, o yüzden her defasında farklı biri oluyorum. Birinde çok bağımlı, birinde çok uçarı olabilirim. Bazen de ilişkiyi daha içe kapanık yaşarım.
* Nasıl bir kadın sizi etkileyebilir?
Doğal, nazik ve sıcak davranması çok önemli… Şımarık olmaması şart! Kendi gibi biri olsun, başka biri olmaya çalışmasın yeter benim için.
* Aşk neler çağrıştırıyor?
Tabii ki herkes aşık olunca farklılaşır. Ben çok enerjik olurum. Sabah kalktığımda bir başka uyanırım. Banyoya girdiğimde bile bambaşka hissederim kendimi. Hatta portakalın tadı bile başka gelir aşık olunca. Genellikle ilişkime, sevdiğim insana saygı duyarım ve değer veririm. Ona verdiğim değeri göstermekten çekinmem. Zaten insanın sevdiğiyle nerede olduğunun ve ne yaptığının önemi yok. Birlikte olmak yeter.
Rakı sohbeti çok eğlenceli
* Eğlenmek için nerelere gidersiniz?
Gece hayatım pek yok. Eskiden çok çıkardım. Şimdi meyhane, ocakbaşı muhabbeti yapmayı seviyorum. Rakı sohbeti bence çok eğlenceli…
* Favori mekanlarınız nereler?
Teşvikiye The House Cafe, Maçka Demokrasi Parkı. Parkta köpeğimle beraber vakit geçirmeyi çok severim. Güzel havalarda termosa kahvemi doldurur, simit alır ve kahvaltımı parkta yaparım.
Makarnayı bile ekmekle yiyorum
* Yalnız mı yaşıyorsunuz? Evde zamanınız nasıl geçiyor?
Erkek kardeşimle birlikte kalıyorum, üniversitede okuyor. Evle daha çok o ilgileniyor. Televizyon izlemekle çok aram yok. DVD izlemeyi tercih ediyorum. Vizyondaki filmleri sinemada seyrediyorum. Radyoyla aram çok iyi; radyo hep açıktır bende. Zaten dizi çekimleri sırasında yoğun oluyorum, genellikle eve geliyorum.
* Formunuzu korumak için spor yapıyor musunuz?
Ezelden beri hep zayıf oldum. Şimdiye kadar hiç kilo sorunu yaşamadım. Yemekle aram çok iyidir. İnsanlar acıkınca yer ya, bende öyle değil. Ben keyif almak için yiyorum. Et yemekleriyle aram çok iyidir. Düzenli spor yapamıyorum. Benim yediğim yemeği başkası yese 300 kilo olabilir. Makarnayı bile ekmekle yerim.
* Evde yemek yapar mısınız?
Klasik bir mönüm vardır. Tortellini, rokalı ve somonlu salata, tavada soya soslu ve baharatlı et. Genellikle onu yaparım.

Sete gelir gelmez soluğu, benim favori karakterim olan Maraz Ali’nin yanında alıyorum. Mehmet Akif Alakurt, geçmişte rol aldığı dizilere kıyasla Adanalı‘nın bazı zorlukları olduğunu söylüyor; “Çok aksiyon var, burada bir aksiyon sahnesi çekerken, Sıla‘daki Boran’ı çektiğim zamandan üç kat fazla yorulabiliyorum. Orada çok sakin bir hayatım vardı (gülüyor), burada aksiyon adamıyım.Bir sinema filmi teklifi gelse kabul edemem o kadar yoğunuz ki, tüm hayatımın yüzde 80′ini dizi alıyor, kendime dair bir şey yaptığımı hatırlamıyorum ama bundan şikayetçi değilim.
Yaptığım işten keyif alıyorum ve karşılığını alıyorum. Ama arada bir yaz gelse de şöyle sıcak kumlara uzanıp boş boş denize bakma hayali kurmuyorum desem yalan olur. Yaz gelince belki de kışı özlerim.”
Bu arada diziyi yazan ve yöneten Tayfun Güneyer, iki işi bir arada yürüterek imkânsızı başardığını söylüyor.
KENDİME YAPTIĞIM BİR ZULÜM
Haftada 92 dakikalık bölüm için beş gün, günde 20 saate yakın çalışan, 50 kişilik bir ekip var karşımda. Bu insan üstü gayretlerinin sonucunu ‘en çok izlenen’ olarak alıyorlar ve yaptıkları işin keyfini çıkarıyorlar. Her bölüm en az 12 mekânda çekiliyor, bu şu demek, tüm set ekibi İstanbul’un değişik yerlerinde, farklı zamanlarda çekim hazırlıkları yapıyor, oyuncular bu mekânlarda rol yapıyorlar, bu mekânlar için ayrı ayrı izinler alınıyor.
Yönetmen aynı zamanda senaryoyu yazan kişi olunca, bu kişi Tayfun Güneyer oluyor, mekanlar önce kafada canlandırılıyor, ekip de harıl harıl o mekânı arıyor. Sonuçta yazan, yöneteni yönlendiriyor ve ortaya görselliği zengin bir aksiyon çıkıyor. “Hele ki yönetmen mekânı severse değmeyin keyfine…” diyor set ekibi. Hem senarist hem yönetmen Tayfun Güneyer ise “yaptığım akıllı işi değil, zaten bu işi beceremezsin dediler ama becerdim,” diyor. İş bu kadar koşuşturmayla tamamlanınca elbette ellerinde stokları olmuyor, Elde stok olmadığı için oyuncular ya da yönetmen hastalanmayı akıllarından bile geçiremiyorlar.
Bunu fark eden bir firma, ekibe enerji hapı sponsoru olmuş, bunu duyunca ister istemez gülmekten kendimi alamadım. Ama ekip bu sponsorluktan son derece memnun çünkü şu an ihtiyaçları olan en önemli şey enerji takviyesi.
atv’de yayınlanan Adanalı dizisinin her hafta birinciliğe oturmasının sırrı ne diye merak edenler için sete gittik, izledik. İşte Adanalı gerçeği…
Çok çalışıyorlar çok. Gece gündüz demeden, dere tepe demeden geziyorlar. Dere tepeyi uyum olsun diye yazmıyorum inanın, İstanbul’un deresi tepesi kalmıyor.
Gözümle görmesem inanmazdım ama o mekânlardan birindeydim.
Adanalı’nın kızını kötü adamların elinden kurtardığı sahneler çekilirken, o herkesin merak ettiği, “Acaba burası neresi?” dediği villadaydım.
Malum villa sanıldığı kadar uzaklarda değil, Çekmeköy’deymiş…
“Setten izlenim yazmak istiyorum, şöyle hareketli sahnelerin çekildiği bir bölüme denk gelsin,” diyerek aramıştım Adanalı dizisinin yapımcısı Mehmet Yiğitalp’i… Yiğitalp, “Gece villa patlatıyoruz, gel,” dedi. Gece yapılacak çekimlerde Adanalı yani Oktay Kaynarca, kızını kaçıran Zeus’un evine operasyon düzenleyecek, silahlar patlayacak, gece karanlığında ormanda tam bir karmaşa yaşanacak ve sonuçta sonrasını söylemem yasak, izleyip görmeniz gerekiyor. Plan, senaryo güzeldi. Ekibin bu tip mekânlara alışık olduğu, İstanbul’da gezmedikleri yer kalmadığı belliydi. Haliyle tüm ekip kara kış koşullarına, çekim yapılacak mekanlara hazırlıklıydılar, hemen hepsinin üzerinde kar montları, tulumları vardı. Belli ki dışarıda yapılan çekimlerde donma riskini en aza indirmek istemişlerdi. Ekip birkaç saattir oradaydı, yönetmen 40 derece ateşle hastaydı, Oktay Kaynarca yorgundu, Mehmet Akif henüz olay yerine ulaşamamıştı. Yani özveri had safhadaydı ama şikâyet edeni görmedim. Hatta fazlasıyla huzurlu bir setti. Bir aksiyondan çok drama çeker gibiydiler.
Durumun böyle olmadığını silahlar patlayınca anlayacaktım
ADANALI 17.BÖLÜM
Adanalı, Zeus’a adım adım yaklaşırken; Maraz Ali’nin namlusu İdil’i işaret etmektedir.Zeus’un eve yerleştirdiği patlayıcılar kendi nabzına bağlıdır. Maraz Ali, Zeus’u yaşatmaya çalışırken Adanalı, Sofia’yı kurtarmak için harekete geçer. Sofia’nın hayatı Zeus’un yaşamasına bağlıdır.
|